Ne zaman aynı günde onyüzbinmilyonuncu kez salonu işgal etmiş olan minyatür evcilik oyuncaklarını toplamaya çalışsam aklıma Tanrılar tarafından sonsuza kadar bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılan Sisifos'un hikayesi geliyor.
Sisifos kayayı tam dağın tepesine ulaştırdığında taş tekrar en aşağı yuvarlanır ve bu böyle sürüp gider.
"Tanrılar
Sisifos'u bir kayayı durmamacasma bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya
mahkûm etmişlerdi; Sisifos
kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağı
düşecekti hep. Yararsız
ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi, o kadar haksız
da sayılmazlardı." diyor Camus "Sisifos Söyleni" kitabında.
Ama aynı zamanda "Sisifos'u
dağın eteğinde bırakıyorum ... Tepelere doğru tek başına
didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos'u mutlu olarak
tasarlamak gerekir." de diyor.
Elbette mutluyum, her dağınıklığın ve oyuncak karmaşasının aynı zamanda kızımın neşesi, yaratıcılığı, öğrenme, keşfetme isteği ve mutluluklarıyla dolu olduğunu biliyorum. Evet oyuncaklar yine dağılacak, evet yine toplayacağım. bunun bilincindeyim ve bunu kabul ediyorum. Tabi bu arada kızıma oyuncaklarını kendisinin nasıl toplayacağını da öğretmeye çalışıyorum ve bunun ne kadar da eğlenceli olduğunu anlatıyorum.
(Camus çok daha yüce bir şeyden bahsediyor tabii ki ama Sisifos'un sonsuz oyuncak toplama döngüsü için çok iyi bir metafor olduğu da bir gerçek.:)
Mine Kilitci, 2016.