17 Haziran 2016 Cuma

Anne-Bebek Bağlanmasını Güçlendirmek İçin

Anne ile bebek arasında doğumdan itibaren gelişen duygusal bağ, kişiliğin şekillenmesi ve gelecekteki ilişkilerin niteliği üzerinde çok önemli etkiye sahip. İlk andan itibaren annenin bebeğinin ihtiyaçlarına duyarlılığı, ağladığında her zaman yanında olması, acıktığında onu emzirmesi, okşaması, sevgi dolu sözler söylemesi ve bu ilgiyi düzenli ve tutarlı bir şekilde sürdürmesi bebeğin “Bu dünya güvenli bir yer” algısının oluşması için çok gerekli. Bebeğine tutkuyla, büyük bir sevgiyle bağlanan annenin yüzünde ve gözlerinde bu duyguyu okuyan bebek “Ben sevilmeye değerim, ben değerliyim” i hissetmeye başlar. Bebek bu ilgi, sevgi ve düzenli bakım ile büyürse, annenin her ağladığında orada olduğunu görürse zamanla duyduğu güven artar.

Bebeğin zihni ilişki ile gelişir. İlk ilişki nesnesi olan annenin stresli anlarda bebeğini rahatlatması, onu kucağına alması, hafifçe sallaması, öpmesi, şşşşş ben buradayım, hımmmmm gibi mırıldanmalarla onu sakinleştirmesi ve bu davranışın tutarlı ve düzenli olarak devam etmesi bebeğin bunu içselleştirmesini sağlar. Yaşı büyüdükçe bebek içselleştirdiği annesinin bu sakinleştirici sesi sayesinde stresli durumlarda kendini regüle etmeyi öğrenir.

Ancak annenin çeşitli sebeplerle bu ilgiyi bebeğine gösterememesi güvenli bağlanmayı engeller. Örneğin, depresyonda olan bir anne bebeğine sevgi, mutluluk, hayranlık dolu bir ifade ile bakamayabilir. Onun ihtiyaçlarına duyarlı olmayabilir ya da bazen aşırı ilgi gösterip bazen bebeği hiç umursamıyormuş gibi davranabilir. Bebeğin dünyası ilk aylarda sadece anneden oluşur. En temel içgüdüsü hayatta kalmak olan bebek bu tutarsızlık karşısında bocalar ve annesine daha fazla yapışır. Annenin kendi yaraları, geçmişten gelen bağlanma örüntüleri bebeğiyle olan ilişkisini etkiler. Kendi annemizle bağlanma örüntümüz ne ise çoğunlukla çocuğumuz ile de aynı şekilde bağlanırız. Ancak anne bebeğiyle ilk aylarda güvenli bağlanma sağlayamadıysa bundan sonra çaresi yok diyemeyiz. Annenin ilk aylarda bebeğinden ayrı kalmasını gerektiren çeşitli durumlar olabilir. Annenin hastalığı, kısa sürede çalışma hayatına dönmek zorunda kalması gibi. Hangi ayda ya da yaşta olursa olsun anne bebeğine olan davranışlarını fark eder ve olumlu anlamda değişime karar verirse değişim de başlar.

Değişimi başlatacak olan annedir. Annenin bebeğine-çocuğuna karşı tutumunu fark etmesi ilk adımdır. Örneğin, geceleri bir türlü uykuya dalamayan, sadece annesinin göğsünde uyuyan bebek belki de gündüz annesinden ihtiyaç duyduğu dokunsal teması alamıyordur. Gündüz yaşadığı bu eksikliği kapatmak için gece uykuya dalarken annesinin tenini, kokusunu hissetme ihtiyacı duymaktadır. “Kucağa alıştırma, şımartma” diyen yakınlarınızın sözlerine kulak asmayın. Bebek beyni şımarmaz, alışmaz. Neye ihtiyacı varsa onu ister. Bebeğin en temel ihtiyacı da annesi ile yakın olmaktır.  Anne sütünün yeterince doyurucu olmamasının ve bebeğin ilk aylarda çok sık emmek istemesinin altında doğanın büyüleyici mekanizması yatıyor. Bebek sık sık emerek annesi ile ilişki ve dokunmayı garanti altına alır. Emzirmeyen ya da emziremeyen annelerin bu durumda yapacağı şey ise basit; bol bol kucaklama, sevme ve okşamanın yanında başlarda bebeği her seferinde annenin beslemesi ve biberonla beslerken bebeğini kucağında kendisine yakın tutması aralarındaki bağın oluşmasını sağlar.

Bebeğiniz-çocuğunuz ile aranızdaki bağı güçlendirmek için hiçbir zaman geç değil.

İşte önerilerim:

Çocuğunuz ile zaman geçirirken “an” da kalın. Tüm ilginiz ve dikkatinizi ona vermeye çalışın.  Onu her emzirdiğinizde telefonunuz elinizdeyse ve bir yandan sosyal medyayı takip ediyorsanız maalesef bu gerçek bir yakın ilişki olamayacaktır. Evet, zor ama denemeye değer.

Her gün imkânınız elverdiğince çocuğunuz ile baş başa zaman geçirin. Bu zamanı onu sadece kucağınızda tutmak, sarılmak ya da onunla konuşmak, masal anlatmak, şarkı söylemek vb. şekilde geçirebilirsiniz.

Uykuya geçiş çocukların en zorlandıkları alanlardan biridir. Aynı zamanda da bütün kalkanların, savunmaların indiği, çocuğun çok daha hassas, duygusal olduğu bir zamandır. Bu zamanı iyi kullanın. Onunla sohbet edin, gün içinde olan olayları konuşun, hikâye anlatın ya da sadece başını okşayın. Yeter ki iletişim kurun.

Çocuğunuz ile oyun oynayın. Oyun aranızdaki ilişkiyi güçlendirmenizde en çok işe yarayacak şeylerden biri. Bu oyunların ilişkiye ve dokunmaya dayalı, mümkünse yüz yüze olmasına dikkat edin.

İşte birkaç öneri:

1- Dürüm: çocuğunuzu yerde bir battaniyenin üzerinde yatırın.”Şimdi senden bir dürüm yapacağım, hımmm ham, hum” gibi şeyler söyleyerek üzerine malzemeleri koymaya başlayın. “Ayaklarına mayonez sürüyorum, göbeğine marul koyalım” vb. sözlerle onu okşayın. En son battaniyeyi sararak onu gerçekten dürüm haline getirin ve yemeye çalışın. Emin olun çocuğunuz bu oyuna çok gülecek.

2- Üç boyutlu masal: çocuğunuzu yüz üstü yere yatırın ve sırtında ellerinizle masalınızı anlatmaya başlayın. “ Güneş yeni doğmuştu –elinizle belinden yukarı bir çizgi çizin, gökyüzünde bulutlar vardı omuzlarına bulutlar yapın, sonra yağmur başladı – sırtına ufak dokunuşlarla vurun, sincaplar koşuyordu – belinde iki parmağınızı koşturun vb.

3- Eve geldiğinizde ilk iş olarak çocuğunuzu kucağınıza alın ve “-Bugün  yüzünde bir değişiklik var mı bakalım diyerek yüzünü incelemeye başlayın. Hımmmm burnun yerinde duruyorburnuna dokunun, hiç çil çıkmış mı bakalımyüzüne dikkatlice bakın, bakalım dişlerin yerinde duruyor mu ağzını açın ve bakın”. Aynı şeyi o da sizin yüzünüzde yapsın.

4-  Yine eve geldiğinizde ya da çocuğunuz dışarıdan geldiğinde “Burada bir şey kokuyor, sen ne yemişsin diyerek çocuğunuzu koklamaya başlayın,  komik bir şekilde yaptığınız bu inceleme istediğiniz bir koku ile son bulabilir –sen çikolata yemişsiiiin, ya da –patlamış mısır kokuyoooor vb.”

Bu örneklerin hepsi her yaş grubundaki bebek ve çocuk ile oynanabilir.

Bol dokunmalı, kucaklaşmalı günler …

Mine Kilitci, 2016.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder