16 Haziran 2016 Perşembe

Çocuğa Nasıl Davranalım?

Tüm anne-babaların isteği çocuklarının mutlu, huzurlu, kendine güvenen, başarılı, sevilen insanlar olmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için anne-baba piyasada onlarcası bulunan çocuk eğitimi kitaplarını okur, seminerlere gider, TV programlarında konunun uzmanlarını dikkatlice dinler ve bunların hepsini uygulayabilmek için çok gayret gösterir. Her kitabın ve uzmanın önerdiği şeyler farklıdır, anne-babanın zihni allak bullak olur. “Çocuk yemek yemezse akşama kadar aç bırakın, nasıl olsa acıkır yer”, “’Yaramazlık’ yapan çocuğu mola için odasına gönderin, yaşı kadar süre düşünmesini sağlayın”, “Kendi kendine uyumayan bebeğinizi odasında yatağına koyun, ağlayınca hemen yanına gitmeyin, uyumayı öğrensin” ve benzeri onlarca öneri sıralanır. Çocuğuyla yaşadığı soruna çare bulmaya çalışan anne-baba bu önerileri yerine getirmeye çalışır, her yazılanı uygular ama bir türlü istenen sonuca ulaşılamaz. Çocuk uyumadı, 1,5 saattir yatağında ağlıyor oysa kitapta “çocuğunuz yarım saatten fazla ağlamaz” yazıyordu!

Sonunda anne-baba ya kendilerinin iyi birer ebeveyn olmadığını düşünmeye başlar ya da çocuğun adam edilemeyeceğini. İki düşüncenin de sonu umutsuzluk, evde artan gerginlik ve sorunun büyümesidir. Aslında yapılması gereken öncelikle çocuğun bu olumsuz davranış ile ne anlatmaya çalıştığını bulmak olmalıdır. Bu yazıda oldukça temel birkaç kavramdan bahsederek çocuğunuz ile iletişiminizi daha iyi hale getirebilmeniz için yol göstermeye çalışacağım.

Bebek doğduğu andan itibaren ilişki içinde büyür ve öğrenir. Beyin, kendini organize edebilmek için ilişkiye ihtiyaç duyar. Bebek, kendini dengelemeyi, sakinleştirebilmeyi anneden öğrenir. Annenin bebek her stres yaşadığında onunla ilişki içinde olması, sarılması, dokunması, sakin bir ses tonuyla  “Şşşşş, ben buradayım vb. sözler söylemesi ya da mırıldanması bebeğin sakinleşmesini ve “Bu dünya güvenilir bir yer” algısını oluşturmasını sağlar. Zamanla çocuğunuz içselleştirdiği annesinin sesi sayesinde zorlayıcı olaylarda kendi kendini sakinleştirmeyi öğrenir.

Çocuğunuzu -disipline etmek- için ilişkiyi kesme (Küsme, konuşmama, iletişim kurmama) yöntemini uygulamanız bir işe yaramayacağı gibi, çocuğun kendini değersiz hissetmesine; sevilmesinin ön koşulunun anne-babanın istediği gibi davranmak olduğunu düşünmesine neden olur. Oysa en önemli görevimiz “Seni sadece var olduğun için, sen olduğun için seviyorum. Sen, sen olduğun için değerlisin” düşüncesini çocuğumuzun içselleştirmesini sağlamaktır. Bu sayede çocuk varlığının bilincinde olur, kendini sever, kendine güvenir, sağlam bir kişilik geliştirir.

Bu düşünceyi pekiştirmek için sadece bunu çocuğa söylemek yeterli olmaz elbette. Davranışlarımız ve çocuğun yaptığı yanlış davranışlara karşı tutumumuzla da çocuğa “ben değerliyim”i hissettirmeliyiz.

Örneğin; Okuldan eve geldiğinde kapıda size sarılıp öpmek isteyen çocuğunuza -Önce üstünü çıkar, elini, yüzünü yıka dediğiniz anda o değerli ilişki fırsatını kaçırmış olursunuz. O anda size olan özlemini, sevgisini ifade etmek isteyen çocuğunuzu engellemeniz devam ederse çocuk da size sarılmaktan vazgeçer. Ve önceliğin kendisi değil “temizlik ve düzen” olduğuna ikna olur. Ya da -Günün nasıl geçti? diye sorduğunuz oğlunuz size heyecanla o gün arkadaşları ile yaptığı maçı anlatırken sözünü kesip -Neyse boşver onu, sınavdan kaç aldın? dediğinizde çocuğunuza verdiğiniz mesaj açıktır. “Senin özün, seni mutlu eden, heyecanlandıran şeyler önemli değil, okulda gösterdiğin başarı önemli”. Bunun devamında diyelim ki oğlunuz 80 aldığını söyledi. Tepkiniz -Diğer arkadaşların kaç aldı, senden yüksek not alan kaç kişi var, 100 alan var mı vb. ise çocuk düşünür “Demek ki benim başarım, kendi içinde gösterdiğim gelişme önemli değil, benim değerimi belirleyen şey başkaları”. Bir de üstüne -100 alan çocuğun annesi eminim çok mutlu olmuştur” derseniz çocuğunuzun kendini nasıl hissettiğini düşünün. Eşiniz çok uğraştığınız ve özenle hazırladığınız yemekleri yedikten sonra size -Komşu Ayşe hanımın yemekleri muhteşem, eşi eminim kendini çok mutlu ve şanslı hissediyordur” dese ne hissedersiniz?

Özet olarak çocuklarımıza ilk kazandırmamız gereken şey kendilerinin sadece var oldukları için sevilmeye layık ve değerli olduklarını hissettirmektir. Bunu hissettirmenin yolu elbette ki çocuğa yaptığı en ufak şeyde “Aferin, ne muhteşem olmuş, ne kadar akıllısın, ne kadar da harikasın, paşam, prensesim” demek değil. Gereksiz yere sürekli övmek çocuğu kendine güvenli yapmaz, tam tersi dışa bağımlı, sürekli onay ihtiyacında olan bir birey haline getirir.

Yapılması gerken çocuğa evin içinde bir yeri olduğunun, bir birey olduğunun gösterilmesi ve onun haklarına, tercihlerine, isteklerine saygı duyulmasıdır. “O anlamaz nasıl olsa” diyerek çocuğunuzun yanında onunla ilgili özel konuları başkalarına anlatmak, hatta gülmek, eşyalarını karıştırmak, beğendiği şeyleri küçümsemek, onunla alay etmek (Bazen şaka olsun diye yapılan şeyler de çocukları yaralar) vb. davranışlar çocuğu kırar ve üzer. Çocuk anne-babasının sözlerine önem verdiğinden, kendisi ile ilgili olumsuz bir algıya sahip olur.

Bunun yanında çocuğumuz ile ilgilenirken hem zihnimiz hem bedenimiz ile onun yanında olmak da önemli. Onu dinliyor gibi görünürken zihnimizden akşam ne yemek yapacağımızı düşünüyorsak karşımızdaki çocuk bile olsa bunu anlar. Eğer o sırada onu dinleyecek zamanımız yoksa bunu söyleyip “Şu anda bu işi yapmalıyım, 1 saat sonraya randevulaşsak olur mu?, o zaman sadece sana vakit ayıracağım” diyerek onu önemsediğimizi ama yapmamız gereken işler olduğunu belirtsek yeterli olur. İnsanlarla iletişim kurarken içimizin dışımızın bir olması, onları dinlerken gerçekten dinlemek, “an” da kalabilmek ilişkilerimizin kalitesini arttıracaktır. Denemenizi öneriyorum.

Sakin, öfkesinin kontrol edebilen bir çocuk yetiştirmenin yolu sakin ve öfkesini kontrol edebilen ebeveynler olmaktır. Gün içinde birçok stresli durumla karşılaşıyor, yoruluyorsunuz, eve geldiğinizde biraz huzurla oturmak, dinlenmek istiyorsunuz. Çocuğunuzun sizinle oyun oynamak istemesi ya da koltuktan koltuğa zıplaması ile çileden çıkıyor olabilirsiniz. Ancak şunu unutmayın, yetişkinler ile çocukların dinlenme, stres atma yöntemleri farklıdır. Çocuklar ancak hareket ve oyun ile stresten kurtulabilir ve kendini dengeler. Sizin ona “Rahat dur, otur artık, bütün gün canım çıktı bir de seninle uğraşamam” demeniz onu sakinleştiremeyeceği gibi huzursuzluğunun artmasına neden olur. Bunun yerine biraz daha fedakarlık gösterip onunla belli bir süre oynamanız, yüzyüze iletişim kurmanız, ona sarılmanız ve onu sevmeniz sakinleşmesini sağlar. Evet bunu her gün yapmak zor ama unutmayın, çocuklarımızı biz istedik, hayatımıza davet ettik ve onlardan sorumluyuz. Yetişkin olana kadar ihtiyaçlarını karşılamak, onlara sevgi ve ilgi göstermek, doğru davranışlar kazanabilmeleri için örnek olmak ve desteklemek hayattaki en önemli görevimiz.
  
Çocuğun duygularını tanımasına, empati duygusunun gelişmesine yardımcı olmak bir diğer önemli ebeveynlik görevidir. Çocuk zorlayıcı olaylar yaşadığında ilk tepkimiz kızgınlık oluyorsa, önce onu anlamaya çalışmıyorsak çocuğumuzun kendini tanımasına yardımcı olamayız.

Örneğin;
-    Anne bugün Gökçe ile kavga ettik,
-    Niye kavga ediyorsun, senin suçundu kesin.
-    O boyalarımı aldı, birkaç tanesi kırıldı.
-    Hep aynı şey, eşyalarına sahip çıksan böyle şeyler olmaz. Geçen gün de kalem kutun kırılmıştı. Ne zorluklarla kazanılıyor para biliyor musun?
-    Anne ben bir şey yapmadım niye beni suçluyorsun? 
-    Düzgün konuş annenle.

Bunun yerine;
-          Anne bugün Gökçe ile kavga ettik,
-          Hımmm neler oldu anlat bakalım.
-          İzinsiz boyalarımı aldı, ben de ona bağırdım.
-          Gökçe boyalarını aldığı için öfkelendin ve ona bağırdın.
-          Evet çok kızdım, sonradan pişman oldum bağırdığıma
-          Hımm arkadaşına bağırdığın için pişman oldun ve üzgünsün.
-          Üzgünüm, en iyisi yarın onunla konuşayım. Bu sorunu çözelim.

Burada anne çocuğa duygusunu anlamasında yardımcı olmuş, dinlediğini belirten tepkiler vermiştir. Çocuğunuz ile her an bu şekilde iletişim kurmanız size zor gelebilir ama size önemli bir şey anlatmaya çalıştığını hissettiğinizde onun göz hizasına inerek, gözlerinin içine bakarak dinler, “an” da kalır, duygularına ayna olur, anlattıklarını ona yansıtarak anlamlandırmasını sağlamaya çalışırsanız çocuğunuzun duygularını tanıma ve empati becerilerini geliştirmiş olursunuz.

Kendine yeten, kendine güvenen bir çocuk yetiştirebilmenin yolu, bebeklikten itibaren onun birşeyleri kendi kendine yapmasına izin vermektir. Evet başlangıçta küpleri üst üste koymayı başaramaz, ağlar, kriz geçirir ama uzun süre uğraştıktan sonra üç küpü üst üste koyduğu zaman hissettiği duyguyu düşünün. Acaba sizi küpleri dizerken izlediğinde de böyle hissediyor mu? 5 yaşındaki kızınıza ortalığı çok kirletiyor diye yemeğini siz yediriyorsanız, çok uzun sürüyor, beklemekten sıkılıyorsunuz diye kıyafetlerini siz giydiriyorsanız,  sürekli “Sen yapamazsın, beceremezsin ben yapayım” diyorsanız ilkokula başladığında kızınızın birdenbire sorumluluk sahibi bir çocuk olarak ödevlerini yapmasını ya da eşyalarına sahip çıkmasını beklemek gerçekçi olmaz. Anne-baba olarak yapmamız gereken gerçekten çaba harcarsa yapabileceğini öğretmektir. Yapacağı şeyi önce ona göstererek öğretmeli, sonra da yanında durarak yapması için cesaretlendirmeliyiz. Böyle yetişen bir çocuk engeller karşısında pes etmez, azimli olur, hayatın zorlukları karşısında yıkılmaz.  

Tüm bu anlattıklarımın bir yerinde “İyi de anne-babalara kim yardım edecek” diye sormuş olabilirsiniz. Özellikle annenin çocuğuna gereken ilgi ve sevgiyi verebilmesi için sakin, dingin, huzurlu  olması gerekir. Bunu sağlayacak, anneyi sakinleştirecek, arada dinlenmesini sağlayacak olan da babadır. Eğer anne-baba olarak çok yoğun çalışıyor ve zorlanıyorsanız çevrenizde size destek olabilecek kişilerden yardım istemenizi öneririm. Anne-babalığın yanında karı-kocalık rolünüze de gereken özeni göstermek, zaman zaman başbaşa vakit geçirmek ilişkinizin kalitesini arttırır ve bunun çocuklara yansıması da olumlu olur. Unutmayın, çocuklar yetiştirmede en önemli unsurlar anne, baba ve anne-baba arasındaki ilişkidir.

Mine Kilitci, 2016.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder