Tüm anne-babaların isteği çocuklarının mutlu, huzurlu,
kendine güvenen, başarılı, sevilen insanlar olmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için
anne-baba piyasada onlarcası bulunan çocuk eğitimi kitaplarını okur,
seminerlere gider, TV programlarında konunun uzmanlarını dikkatlice dinler ve
bunların hepsini uygulayabilmek için çok gayret gösterir. Her kitabın ve
uzmanın önerdiği şeyler farklıdır, anne-babanın zihni allak bullak olur. “Çocuk
yemek yemezse akşama kadar aç bırakın, nasıl olsa acıkır yer”, “’Yaramazlık’ yapan
çocuğu mola için odasına gönderin, yaşı kadar süre düşünmesini sağlayın”,
“Kendi kendine uyumayan bebeğinizi odasında yatağına koyun, ağlayınca hemen
yanına gitmeyin, uyumayı öğrensin” ve benzeri onlarca öneri sıralanır.
Çocuğuyla yaşadığı soruna çare bulmaya çalışan anne-baba bu önerileri yerine
getirmeye çalışır, her yazılanı uygular ama bir türlü istenen sonuca
ulaşılamaz. Çocuk uyumadı, 1,5 saattir yatağında ağlıyor oysa kitapta
“çocuğunuz yarım saatten fazla ağlamaz” yazıyordu!
Sonunda anne-baba ya kendilerinin iyi birer ebeveyn
olmadığını düşünmeye başlar ya da çocuğun adam edilemeyeceğini. İki düşüncenin
de sonu umutsuzluk, evde artan gerginlik ve sorunun büyümesidir. Aslında yapılması gereken öncelikle çocuğun bu olumsuz
davranış ile ne anlatmaya çalıştığını bulmak olmalıdır. Bu yazıda oldukça temel birkaç kavramdan bahsederek
çocuğunuz ile iletişiminizi daha iyi hale getirebilmeniz için yol göstermeye
çalışacağım.
Bebek doğduğu andan itibaren ilişki içinde büyür ve öğrenir.
Beyin, kendini organize edebilmek için ilişkiye ihtiyaç duyar. Bebek, kendini
dengelemeyi, sakinleştirebilmeyi anneden öğrenir. Annenin bebek her stres
yaşadığında onunla ilişki içinde olması, sarılması, dokunması, sakin bir ses
tonuyla “Şşşşş, ben buradayım vb. sözler
söylemesi ya da mırıldanması bebeğin sakinleşmesini ve “Bu dünya güvenilir bir
yer” algısını oluşturmasını sağlar. Zamanla çocuğunuz içselleştirdiği annesinin
sesi sayesinde zorlayıcı olaylarda kendi kendini sakinleştirmeyi öğrenir.
Çocuğunuzu -disipline etmek- için ilişkiyi kesme (Küsme,
konuşmama, iletişim kurmama) yöntemini uygulamanız bir işe yaramayacağı gibi,
çocuğun kendini değersiz hissetmesine; sevilmesinin ön koşulunun anne-babanın
istediği gibi davranmak olduğunu düşünmesine neden olur. Oysa en önemli
görevimiz “Seni sadece var olduğun için, sen olduğun için seviyorum. Sen, sen
olduğun için değerlisin” düşüncesini çocuğumuzun içselleştirmesini sağlamaktır.
Bu sayede çocuk varlığının bilincinde olur, kendini sever, kendine güvenir,
sağlam bir kişilik geliştirir.
Bu düşünceyi pekiştirmek için sadece bunu çocuğa söylemek
yeterli olmaz elbette. Davranışlarımız ve çocuğun yaptığı yanlış davranışlara
karşı tutumumuzla da çocuğa “ben değerliyim”i hissettirmeliyiz.
Örneğin; Okuldan eve geldiğinde kapıda size sarılıp öpmek
isteyen çocuğunuza -Önce üstünü çıkar, elini, yüzünü yıka dediğiniz anda o
değerli ilişki fırsatını kaçırmış olursunuz. O anda size olan özlemini,
sevgisini ifade etmek isteyen çocuğunuzu engellemeniz devam ederse çocuk da
size sarılmaktan vazgeçer. Ve önceliğin kendisi değil “temizlik ve düzen”
olduğuna ikna olur. Ya da -Günün nasıl geçti? diye sorduğunuz oğlunuz size
heyecanla o gün arkadaşları ile yaptığı maçı anlatırken sözünü kesip -Neyse boşver
onu, sınavdan kaç aldın? dediğinizde çocuğunuza verdiğiniz mesaj açıktır. “Senin
özün, seni mutlu eden, heyecanlandıran şeyler önemli değil, okulda gösterdiğin
başarı önemli”. Bunun devamında diyelim ki oğlunuz 80 aldığını söyledi.
Tepkiniz -Diğer arkadaşların kaç aldı, senden yüksek not alan kaç kişi var, 100
alan var mı vb. ise çocuk düşünür “Demek ki benim başarım, kendi içinde
gösterdiğim gelişme önemli değil, benim değerimi belirleyen şey başkaları”. Bir
de üstüne -100 alan çocuğun annesi eminim çok mutlu olmuştur” derseniz
çocuğunuzun kendini nasıl hissettiğini düşünün. Eşiniz çok uğraştığınız ve
özenle hazırladığınız yemekleri yedikten sonra size -Komşu Ayşe hanımın
yemekleri muhteşem, eşi eminim kendini çok mutlu ve şanslı hissediyordur” dese
ne hissedersiniz?
Özet olarak çocuklarımıza ilk kazandırmamız gereken şey
kendilerinin sadece var oldukları için sevilmeye layık ve değerli olduklarını
hissettirmektir. Bunu hissettirmenin yolu elbette ki çocuğa yaptığı en ufak
şeyde “Aferin, ne muhteşem olmuş, ne kadar akıllısın, ne kadar da harikasın,
paşam, prensesim” demek değil. Gereksiz yere sürekli övmek çocuğu kendine
güvenli yapmaz, tam tersi dışa bağımlı, sürekli onay ihtiyacında olan bir birey
haline getirir.
Yapılması gerken çocuğa evin içinde bir yeri olduğunun, bir
birey olduğunun gösterilmesi ve onun haklarına, tercihlerine, isteklerine saygı
duyulmasıdır. “O anlamaz nasıl olsa” diyerek çocuğunuzun yanında onunla ilgili
özel konuları başkalarına anlatmak, hatta gülmek, eşyalarını karıştırmak,
beğendiği şeyleri küçümsemek, onunla alay etmek (Bazen şaka olsun diye yapılan
şeyler de çocukları yaralar) vb. davranışlar çocuğu kırar ve üzer. Çocuk
anne-babasının sözlerine önem verdiğinden, kendisi ile ilgili olumsuz bir
algıya sahip olur.
Bunun yanında çocuğumuz ile ilgilenirken hem zihnimiz hem
bedenimiz ile onun yanında olmak da önemli. Onu dinliyor gibi görünürken
zihnimizden akşam ne yemek yapacağımızı düşünüyorsak karşımızdaki çocuk bile
olsa bunu anlar. Eğer o sırada onu dinleyecek zamanımız yoksa bunu söyleyip “Şu
anda bu işi yapmalıyım, 1 saat sonraya randevulaşsak olur mu?, o zaman sadece
sana vakit ayıracağım” diyerek onu önemsediğimizi ama yapmamız gereken işler
olduğunu belirtsek yeterli olur. İnsanlarla iletişim kurarken içimizin
dışımızın bir olması, onları dinlerken gerçekten dinlemek, “an” da kalabilmek
ilişkilerimizin kalitesini arttıracaktır. Denemenizi öneriyorum.
Sakin, öfkesinin kontrol edebilen bir çocuk yetiştirmenin
yolu sakin ve öfkesini kontrol edebilen ebeveynler olmaktır. Gün içinde birçok
stresli durumla karşılaşıyor, yoruluyorsunuz, eve geldiğinizde biraz huzurla
oturmak, dinlenmek istiyorsunuz. Çocuğunuzun sizinle oyun oynamak istemesi ya
da koltuktan koltuğa zıplaması ile çileden çıkıyor olabilirsiniz. Ancak şunu
unutmayın, yetişkinler ile çocukların dinlenme, stres atma yöntemleri
farklıdır. Çocuklar ancak hareket ve oyun ile stresten kurtulabilir ve kendini
dengeler. Sizin ona “Rahat dur, otur artık, bütün gün canım çıktı bir de
seninle uğraşamam” demeniz onu sakinleştiremeyeceği gibi huzursuzluğunun
artmasına neden olur. Bunun yerine biraz daha fedakarlık gösterip onunla belli
bir süre oynamanız, yüzyüze iletişim kurmanız, ona sarılmanız ve onu sevmeniz
sakinleşmesini sağlar. Evet bunu her gün yapmak zor ama unutmayın,
çocuklarımızı biz istedik, hayatımıza davet ettik ve onlardan sorumluyuz.
Yetişkin olana kadar ihtiyaçlarını karşılamak, onlara sevgi ve ilgi göstermek,
doğru davranışlar kazanabilmeleri için örnek olmak ve desteklemek hayattaki en
önemli görevimiz.
Çocuğun duygularını tanımasına, empati duygusunun
gelişmesine yardımcı olmak bir diğer önemli ebeveynlik görevidir. Çocuk zorlayıcı olaylar yaşadığında ilk tepkimiz kızgınlık
oluyorsa, önce onu anlamaya çalışmıyorsak çocuğumuzun kendini tanımasına
yardımcı olamayız.
Örneğin;
- Anne bugün Gökçe ile kavga ettik,
- Niye kavga ediyorsun, senin suçundu kesin.
- O boyalarımı aldı, birkaç tanesi kırıldı.
- Hep aynı şey, eşyalarına sahip çıksan böyle şeyler olmaz.
Geçen gün de kalem kutun kırılmıştı. Ne zorluklarla kazanılıyor para biliyor
musun?
- Anne ben bir şey yapmadım niye beni suçluyorsun?
- Düzgün konuş annenle.
Bunun yerine;
-
Anne bugün Gökçe ile kavga ettik,
-
Hımmm neler oldu anlat bakalım.
-
İzinsiz boyalarımı aldı, ben de ona bağırdım.
-
Gökçe boyalarını aldığı için öfkelendin ve ona
bağırdın.
-
Evet çok kızdım, sonradan pişman oldum
bağırdığıma
-
Hımm arkadaşına bağırdığın için pişman oldun ve
üzgünsün.
-
Üzgünüm, en iyisi yarın onunla konuşayım. Bu
sorunu çözelim.
Burada anne çocuğa duygusunu anlamasında yardımcı olmuş,
dinlediğini belirten tepkiler vermiştir. Çocuğunuz ile her an bu şekilde
iletişim kurmanız size zor gelebilir ama size önemli bir şey anlatmaya
çalıştığını hissettiğinizde onun göz hizasına inerek, gözlerinin içine bakarak
dinler, “an” da kalır, duygularına ayna olur, anlattıklarını ona yansıtarak
anlamlandırmasını sağlamaya çalışırsanız çocuğunuzun duygularını tanıma ve
empati becerilerini geliştirmiş olursunuz.
Kendine yeten, kendine güvenen bir çocuk yetiştirebilmenin
yolu, bebeklikten itibaren onun birşeyleri kendi kendine yapmasına izin
vermektir. Evet başlangıçta küpleri üst üste koymayı başaramaz, ağlar, kriz
geçirir ama uzun süre uğraştıktan sonra üç küpü üst üste koyduğu zaman
hissettiği duyguyu düşünün. Acaba sizi küpleri dizerken izlediğinde de böyle
hissediyor mu? 5 yaşındaki kızınıza ortalığı çok kirletiyor diye yemeğini siz
yediriyorsanız, çok uzun sürüyor, beklemekten sıkılıyorsunuz diye kıyafetlerini
siz giydiriyorsanız, sürekli “Sen
yapamazsın, beceremezsin ben yapayım” diyorsanız ilkokula başladığında
kızınızın birdenbire sorumluluk sahibi bir çocuk olarak ödevlerini yapmasını ya
da eşyalarına sahip çıkmasını beklemek gerçekçi olmaz. Anne-baba olarak
yapmamız gereken gerçekten çaba harcarsa yapabileceğini öğretmektir. Yapacağı
şeyi önce ona göstererek öğretmeli, sonra da yanında durarak yapması için
cesaretlendirmeliyiz. Böyle yetişen bir çocuk engeller karşısında pes etmez,
azimli olur, hayatın zorlukları karşısında yıkılmaz.
Tüm bu anlattıklarımın bir yerinde “İyi de anne-babalara kim
yardım edecek” diye sormuş olabilirsiniz. Özellikle annenin çocuğuna gereken
ilgi ve sevgiyi verebilmesi için sakin, dingin, huzurlu olması gerekir. Bunu sağlayacak, anneyi
sakinleştirecek, arada dinlenmesini sağlayacak olan da babadır. Eğer anne-baba
olarak çok yoğun çalışıyor ve zorlanıyorsanız çevrenizde size destek olabilecek
kişilerden yardım istemenizi öneririm. Anne-babalığın yanında karı-kocalık
rolünüze de gereken özeni göstermek, zaman zaman başbaşa vakit geçirmek
ilişkinizin kalitesini arttırır ve bunun çocuklara yansıması da olumlu olur.
Unutmayın, çocuklar yetiştirmede en önemli unsurlar anne, baba ve anne-baba
arasındaki ilişkidir.
Mine Kilitci, 2016.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder